“Anne kuytusu” olmadan bir yıl yaşamak…

Hem çok özlemek hem her şeyi bildiğini bilmek…

Annem olmadan bir yıl geçti 11 Ağustos’ta…

Babam gittiğinde “büyümeyi” hissetmiştim, annemin yokluğunda ise “annem gibi” düşünmeye başladığımı hissettim…

Bugün üzgün değilim, bugün mutsuz, kaygılı ve kimsesiz hissetmiyorum kendimi…

Çekirdek ailem ve geniş ailem (o da ne demekse) içinde sadece abim var. Bir de kendi kurduğum ailemde eşim.

Bir yıldır düşünüyorum. Bu kadar yakından tanıdığım, kaşının gözünün oynamasından ne düşündüğünü bildiğim, hatta kendimden daha iyi bildiğim ikinci insanımın da gitmesi bana kendimi kötü hissettirmedi.

Animasyon dünyası “gerçek” sayılsa, ikisinin de içimde olduğunu her şekilde kanıtlayabilirim.

Yeni yeni planlar yapmaya başladım annem gittikten sonra. İyi kötü gerçekleştirmeye başladım. Başlamak zordu ama en önemli kısmıydı.

Geçen sene doktorların yoğun bakımın kapısında utana sıkıla üzüle “elimizden gelen her şeyi yaptık, ama annenizi kaybettik” dediği an biraz önce yaşamışım kadar canlı aklımda…

Bir yıl önce bugünlerde önümde dağ gibi sorumluluklar ve bir tek ben…

Şimdi bir yıl geçti. Geniş aile kavramının hiçbir şey ifade etmediğini, gerçekten yalnız başıma kaldığımı iyice anladım.

Neyse ki maddi olarak hiçbir ihtiyacım yok. Ama aralarında nasılsın diye soran da yok. Olmasın da. Bir yıl içinde de hiç olmadı.

Akrabalığım olmayan insanların beni daha çok merak ettikleri bir süreçten geçtim. Onlar iyi ki varlar, annemi anıyorlar, nasıl sevdiklerini anlatıyorlar, bu beni üzmüyor, aksine güldürüyor çünkü annem hayat dolu eğlenceli ve komik bir kadındı.

Bu tarih, küçük ceviz teknemde sevdiğim birkaç insanla yol almaya başladığım tarih.

Günler batar, yeni gün doğar, insanlar değişir, insanların kendi değişir, hava değişir, deniz değişir… Benim hayatta kalma arzum hiçbir zaman değişmez. Hayatı sevme ve yeni şeyler keşfetme heyecanım hep benimle kalır.