Ölüm üzerine konuşmak…
Sevdiğiniz birinin bu dünyayı terketmesinin ardından onunla yaptığınız “ölüm konuşmaları” kulaklarınızda çınlıyor. Sizin söyledikleriniz, onun söyledikleri…

Bundan 5 yıl önce olsa, benzer konuşmalarda “saçmalama, kapat konuyu!” derdim, sustururdum… Öyle de olurdu… Bu sene çok konuştuk ölümü annemle… Ben sadece dinledim. Mantıklı geldiği için değil. Hayatın ve ölümün bin bir türlü hali var. Ölüm konuşmaları da hayatın bir parçası. Ölüme dair fikirlerini öğrenmek çok kıymetli aslında. Ölümü konuşmaktan korkmaktansa insanların ölümle ilgili düşüncelerini öğrenmek o kişinin hayata bakışını da anlamanızı sağlıyor…
Bu konuşmaları babamla da yapmıştım. O süreçte babamın gidişi bir sürpriz değildi. Biliyorduk, bir kaç ay içinde bambaşka insanlara dönüşecektik. Öyle de oldu. Babam, “insan ömrünün evrende bir kibritin yanma süresi kadar” olduğunu söylerdi. Ya bir yerde okudu ya da ölümü böyle düşünecek kadar süresi oldu, bilemiyorum. “Öldükten sonra masadan, sandalyeden bir farkımız kalmayacak” diyen de babam… Ona göre ruh diye bir şey yok… Beden yaşadığı sürece var oluruz ve zamanı gelince, organlar işlevini yitirince tüm hikaye sona erer…
Bu, benim en korktuğum şeydir. Ben ruhun varlığını, beden sonrası bir yolculuğu olduğunu ve bu yolculuğun hiç bitmediğini düşünen taraftayım… Varlığın devamlılığının olmadığı düşüncesi ve olan bitenin bu dünyadan ibaret olduğu fikrini reddediyorum. Ruhun olgunlaşması, yeniden başka bir serüveni yaşamaya başlaması saçma gelmiyor. Öğrenilmesi gereken şeyler var ve her şekilde o öğrenemediğimiz her ne varsa onu allem edip kallem edip öğreneceğiz. Son öğrenmekle gelecek ve yeni şeylerle devam edecek dönüşüm.
İlk ölüm tecrübesini 4 yaşımda babaannemin kaybı ile yaşadım. 7 yaşımda anneannemi, 11 yaşımda dayımı kaybettim. Dedelerimi zaten hiç görmedim. Ölüm bir süre için kendini unutturmuştu ki, 2015’te eniştemi, 2017’de babamı ve şimdi de annemi uğurladım…
Annemle ölüm dahil her şeyi konuşurduk… Hatta, “Gittiğinde bana ordan bir işaret çak. Korkarım diye endişelenme, sen olduğunu bilirim, senden mi korkacağım, yapma!” demişliğim bile var! Hala bir işaret göndermedi, bekliyorum 🙂
21 Eylül 2020, annemin aramızdan ayrıldığı kırk gün oluyor… Babam gibi gidişi ayan beyan ortada değildi… Ama ben her “günaydın”ımı ya da her “iyi geceler”imi sonmuş gibi korkarak söyledim anneme babam gittikten sonra… O kadar beklenmedik ama o kadar gelişine hazırdım ki ayrılığın…
Ses kayıtları, fotoğraflar, videolar… Hiçbirinden vazgeçmeyin, sevdiklerinizi çekebildiğiniz kadar çekin en eğlenceli anlarınızda, en doğal anlarınızda, en aklınızda olmayan zamanlarda… Sadece sizin için değil, dünyaya getireceğiniz çocuklarınız ya da yeni tanıştığınız birine sevdiğinizi anlatırken o halini gösterin, kelimelere gerek kalmaz, kelimeler zaten yetmez…
Sevdiklerimiz hayatlarımıza iyi ki girdiler ve iyi ki bizi hayatlarına dahil ettiler… Dünyaya bir ses, bir “insan” ihtimali bırakıp gittiler… Başka ihtimallerin hayalini kurdurarak…