H A Z E L

Blog

Kategori: COVID-19

Blog şaşkın: Annem gitti

Hacettepe, 6 Ağustos 2020, 08:42

Annemin kahkahalarla ve geleceğe dair umutlarla ameliyata girdiğini belgeleyen son fotoğrafı. Ameliyattan sonra 2 gün kadar yoğun bakımda kalacaktı, sonra odaya geçecektik. Eskisinden daha sağlıklı bir şekilde hayatımıza devam edecektik. “Plan”, “arzu edilen”, “hesaplanan” buydu.

Annemin son fotoğrafı

Nasıl anlatırım, bilemiyorum. Burası benim hem günlüğüm hem de açık mektup olarak kullandığım bir yer.

Annemi ameliyathaneye uğurladıktan sonra ben de hemen yanda bulunan bekleme salonuna geçtim. Normal koşullarda 11:00’de başlayacaktı ameliyat. Öyle de olmuş. 4-5 saat sürmesi beklenen operasyon çok daha kısa sürede bitmiş. Ama annem anesteziden uyandıktan kısa bir süre sonra ağrısı olduğunu söylemiş ve tekrar operasyona almışlar. Bu şekilde kalpte hiçbir görüntülemede ortaya çıkmayan sorunlarla ilk defa tanışmış olduk.

Hali hazırda aort daralması ve mitral kalp kapakçığı problemleri varken buna divertikül ve kalbin “frajil” yapısı da eklenmiş oldu. Perşembe sabahından Pazartesi gecesine kadar 5 ameliyat geçirdi. En sonunda Salı sabahı kalbi iki kere durdu ve 11:15’te bir esintiye dönüştü.

Süreç boyunca defalarca öldüm, defalarca umutlandım. İki uç arasında nefes alıp verirken ne gündüzün ne de gecenin farkına vardım. Annemin gözleri kapalı olduğu sürece benimkiler de hiçbir şeyi görmedi. En sonunda gözlerimi kör edecek kadar bembeyaz kesildi ortalık… Nefesim daraldı, en yakın arkadaşım, en büyük sırdaşım koskocaman okyanusa karıştı…

Anne kaybı… Tarifi olmayan bir kayıp. Babamın peşine takılıp bu kadar kolay gidebileceğini tahmin etmemiştim. Buraya kadarki anlattıklarım şimdilik bazılarımızın yaşadığı, en sonunda herkesin yaşayacağı insani duygular.

Her kayıp erken, evet. 70 yaşında olsaydım da erken olacaktı. Ayrılmak her zaman çok zor.

Hayalperestlik gibi gelebilir, “kendini avutma” diyenler olabilir ama ben şu durumda bile şükredecek şeylerden bahsetmek istiyorum. Bunu hiçbir zaman unutmamak için ya da bir yerlere karalayıp daha sonra kaybetmemek için buraya yazıyorum.

“En yakın arkadaşım”, “en büyük sırdaşım”, “bu ilişkide kim anne, kim çocuk?” demelerim, sonsuz sayıdaki “iyi ki”lerim, keyfi “keşke”lerim… Hepsi benim kalbimde bir bütün, hepsi annem. Annem hayattayken bile Candan Erçetin’in “Annem” şarkısını bile dinleyemezdim ben…

Bu durumda neye şükrediyorum, biliyor musun? Bir gün eve geldiğimde cansız bedeniyle karşılaşma ihtimalimin olmamasına… Operasyondan kalbin başarılı çıkmasına rağmen beynin zarar görmesi sonucu ömür boyu yataktan kalkamama ihtimalini yaşamadığıma… Ameliyatı gerçekleştiren ekibin halden anlamasına, doktorumuzun bizi ne zaman görse geçiştirmeden bilgilendirmeye değer görmesine, insanın sınırlarını zorlayacak çabalarına…

Belki de en önemlisi; annemle son kez uzun uzun vedalaşabilme şansım olmasına şükrediyorum. Onu mis gibi yıkadım, pamuklara sardım sarmaladım, güller bastım, fularımla uğurladım, hep yanında olayım diye… Bunları yaparken konuştum… Dinledi. Planlarımın hepsini biliyordu, tekrar ettim. Vazgeçecek gibi olduğum zaman üzülürdü. Artık üzülmesine gerek yok, söz verdim çünkü. Bunları yaparken yanımda olacağını biliyorum. Verdiği güçle her zaman yanımda, bunun da farkındayım.

Duygular arası ani geçişler yaşarken dünyanın derdi COVİD-19 ile ilgili de söyleyeceklerim var. Sadece bu süreçte gördüklerimi anlatmam yeterli olacaktır. Yoğun bakımdan annemle ilgili bilgi almak için gitmek üzere çağırdığımız asansörde COVİD-19 ekibi ve bir de hasta vardı. Bilimkurgu filmini andıran o karede tek eksik dumandı… Annemin ölüm haberini duyduğumuzda yoğun bakımdaki hemşirelerden birinin pozitif olduğunu öğrendik. Ama maske taktığı için hiçbir hasta bu durumdan olumsuz etkilenmemiş. COVİD-19 şüphesiyle yalnız Hacettepe’ye başvuranların sayıları bir gün içinde 250’den fazlaymış. Bu durum daha önce hiçbir hastalıkta bu kadar vahim olmamış. Morgda annemin yanında son kez bulunmak üzere girdiğimde ise iki COVİD-19 cenaze vardı. COVİD-19 cenazeleri Ortaköy’de defnediliyormuş. Yakınlarının görmesine izin verilmeden.

Annemi en fazla istediği yere, dedesinin üzerine defnedebilmemiz en büyük iç rahatlığı. COVİD-19 teşhisi konmuş olsa annemi bir daha hiç göremeyecektim. İstediği yere yerleştiremeyecektim.

Annemin kalbi “sürpriz” yapmamış olsaydı, şimdi bu yazıyı başka bir şekilde yazmış olacaktım. Ama ihtimaller denizinde boğulmanın kimseye faydası yok. Ben yaşadıklarımızı ve benim ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Bu durum da değişmeyeceği için çok huzurluyum.

Annemi ne kadar çok sevdiğinizi gördüm. Hayatta onun kadar sevilebilmek, enerjisiyle adından söz ettirebilmek en büyük amacım. Kendime ihanet etmeden, yapabileceklerimden fazlası için kendimi zorlamadan, zamanın akışında ilerlerken annem de babam da yanımda olacaklar. Bu da benim inancım ve hissettiğim. Kendi kendime kaldığım zaman içime yerleştirdikleri pusulaya bakmam yeter. 🌻

Bir denizin kıyısında elinizde biralarla, elma dilim patateslerinizle gün batımında beni bekliyorsunuz, o sıcacık deniz kokusu esintisiyle… 💙💛🤍

Babam Nami Çağan ve annem Neşe Çağan ile birlikte…
Kaş Restaurant, yerinde Loop var artık. Bu fotoğraf 2010’da çekilmişti. Abim o sene bizimle değildi. (Seninle olan bir fotoğrafı da bulacağım, merak etme❤️)

Huzurla ve ışıkla…

COVID-19 ve Çöp Sorunu

COVID-19 ile ilgili bir yazmayan ben kaldım sanırım. Herkes edebi hale getirmek için pek çok isim verdi bu döneme. Kuşkusuz en fazla andığımız kişi Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez’dir. Bu dönemi yaşama “şansına” erişmiş insanlar “Kolera Günlerinde Aşk”a isim olarak benzettiler ve ortaya şöyle isimler çıktı:

IMG_0627

 

 

“Korona Günleri”, “Korona Günlükleri”, “Korona Zamanı”, “Anna Koronina”, korona korona korona… Ekşi Sözlük‘te bununla ilgili bir başlık bile var.

 

 

Herkesin bu konuda çok yazacak şeyi var. Evden çalışmaya başladığımızdan beri yaratıcılıklarımıza yaratıcılık, yeteneklerimize yetenek kattık. “Balkon demiri yalamayı” özledik. O kadar çok meditasyon, yoga, evde nasıl sıkılmazsınız içerikleri ile bombardıman altında kaldık ki, evde boş boş oturmanın ayıp olduğunu bile düşünmeye başladık. Kitap okuma önerileri çok klişe kaldı. “21. yüzyılda evde nasıl yalnız kalınır”ı çalışıyoruz insanlık olarak. Yalnızlığın ne kadar güzel bir şey olduğunu unutmuştuk. Aksine yalnız kalmanın “eziklik” olduğu ilkokul, ortaokul çağlarında beyinlerimize kazındı. Oysa yalnız kalıp kendi ihtiyaçlarının farkına varmanın lüks olduğunun büyük insanların başarılarının ardındaki en büyük sırlardan biri olduğunu COVID-19 sayesinde öğrendik.

Hastalığın tam olarak ne olduğu tanımlanamadan korkutulduk. Temel bilgiler bize yetmedi. Daha fazlasını istedik. Dezenfektan kullanmaktan kuruyan eller bile zaman zaman prestij aracı haline geldi. Dezenfektan bulmuş ve kullanabilmiş. Halbuki en başından beri suyun sabunun erişilebildiği bir ortamda dezenfektan kullanımına gerek olmadığı da söylendi, eldiven kullanımının çıplak ellerden daha riskli olduğu da.

Çöp Sorunu

Daha çok yakında 14 Eylül – 10 Kasım 2019 tarihleri arasında “yedinci kıta” temalı 16. İstanbul Bienali büyük ses getirmişken, COVID-19’dan sonra “atık” konusu farklı bir boyut kazandı. Ankara’nın en nezih semtlerinde bile yerlerde tıbbi atık görmeye başladık. Hem de sayısız! Maskeler, eldivenler… Bunları toplamak zorunda kalan, hala işine gitmek zorunda olan temizlik görevlileri var. Onların evden çalışabilmesi mümkün değil. Geçimlerini sağlamak zorundalar ve sağlıklarını riske atıyorlar. Hastalığın en hararetli zamanlarında takacak maske bulamadıklarını da hatırlatmak isterim.

Evden Çalışma İmkânı

Bu süreçte evden çalışabilen şanslı insanlardan biriyim. Evde kalmak bir tercih değil, zorunluluk bu dönemde ama uyuyup uyandığımız yerin keyifli olmaması kimsenin suçu değil. Zamanında evi “ev” yapmaya vakit bulamamış da olabilirsiniz. İnsanların böyle kriz dönemlerinden çıkabilmesini sağlayacak şeylerden biri de aslında eviyle çok da ilgilenmeyen insanlar için bir fırsat. Ben onlardan değilim. Çalışma ofisim bile rengarenktir. Saatlerimi geçirdiğim yerin bana ait olması hissini çok seviyorum. Evden çalışma zorunluluğunu “mecburiyet” gibi değil de “fırsat” olarak görmekte fayda var.

Tabi sosyalleşmenin önemi asla azımsanamaz. Sosyal varlıklar olarak insanlar iletişimde  kalmak zorundadır. Sosyalleşmemek insan ömründen çok götürür. Bunun araştırmaları bile yapılmıştır. Sizleri şu linkteki TED konuşmasına götürmek istiyorum. Sosyalleşmek güzeldir ve hayatı yaşanır kılar. Ama içinden geçtiğimiz zamanların sona ereceğini biliyoruz. Bu hastalık yüzünden çok kaybımız oldu ama biliyoruz ki en önemli şey mümkün olduğunca kurallara uymak ve bir değişiklik yaparak çok da sorgulamamak. Bu dönemde hastalıkla ilgili öne sürülen çok fazla fikir var. Resmi kaynakların önerileri dışında başka bir yeri takip etmemeye çalışıyorum. Takip ettiğim kaynaklar, Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu üyelerinin açıklamaları. Bir de anne, babalarımızın, aile büyüklerimizin Whatsapp gruplarından aldıkları “sıradışı”, kaynağı belli olmayan mesajları çürüten bir platform olan teyit.org‘u takip ediyorum. “COVID-19 Postası” başlığı ile bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgilendirme de yapıyorlar. Takip etmek için abone olmanız yeterli. Daha fazla bilgi kafa karışıklığına neden oluyor.

Teşekkürü Hakedenler

Türkiye’de COVID-19’un ilk görüldüğü 11 Mart’tan bu yana yaklaşık bir buçuk ay geçti. İmkânı olanlar ve işi elverenler evden çalışmaya devam ediyor ama burada hassasiyetle üzerinde durulması gereken meslek grupları var. Normal koşullarda bile pek çok hastalığa maruz kalma riski ile karşı karşıya kalan insanlar ilk başta sağlık çalışanları. “Sağlık çalışanları” çok geniş bir grubu kapsıyor. Açık hava bile olsa pazar yerlerinde belli bir mesafede maskesiz durulmaması söylenirken, kapalı alanlarda saatlerce hastalarla iç içe mesleklerini sürdürmek zorunda kalan insanlardan bahsediyorum. Tabi maalesef bu hastalığa yakalanan çok sayıda sağlık çalışanı var. Arkadaşlarım arasında da çok fazla sağlık sektöründe gece gündüz demeden, evlerine gidemeden çalışanlar var.

Bu dönemde temizlik çalışanları, okula gitmek istemiş, aileleri tarafından gönderilmemiş çok sayıda kadın var. Hayatlarını başkalarının evlerini temizleyerek devam ettirmeye çalışıyorlar. Bu dönem onları daha iyi anlamamızı sağladı. Bizim sorumlu olduğumuz kendi evimiz ve hafta bir defa temizlediğimiz yer. COVID-19 yüzünden artık bir süredir çalışamıyorlar. Çalıştıkları dönemde her gün aynı işleri çeşitli büyüklüklerdeki evleri temizleyerek geçimlerini sağlamaya çalışan bu kadınları daha iyi anladım. Elleri dert görmesin. Hayatlarımızı kolaylaştırdıkları için bir teşekkür de onlara. 👏🏻

Süper market çalışanları ve kuryeler… Normal zamanda da kuryeler konusunda hassas olunması gerektiğini düşünenlerdenim. Böyle dönemde kuryelerin ya da marketlerin siparişleri geç getirmesi ya da karıştırması çok normal. Marketlerde rafları kıtlıktan çıkmışçasına boşaltmanın anlamı nedir? Zaten arı gibi çalışan, tüm günü koşturarak geçiren market çalışanlarına hakaret etmek, bağırıp çağırmak nasıl bir vicdansızlıktır? Bu da yetmiyormuş gibi, sosyal medya üzerinden siparişleri zamanında gelmedi diye marketleri ve kuryeleri aşağılamak ve onlara hakaret etmek nasıl bir şuursuzluktur? 20 yaş altı ve 65 yaş üstü bireyler için demiyorum ama yine belli kuralları gözeterek dışarı çıkabilen bizler, çıkabiliyorken neden sipariş vererek insanların sağlıklarını riske atıyoruz? Bizim karşı karşıya kaldığımız risk 1 ise onlarınki 1000. Bu konuda daha duyarlı olalım, insanları düşünelim.

Biz Ne Yapabiliriz?

Kendimizi sorgulayabiliriz mesela. Bu süreçte aynı evi paylaşan insanların birbirlerini hiç tanımadıklarını itiraf ettiklerine denk geldim. Gerçekten bilinçli ve duyarlı çiftler dışında ciddi sorunlar yaşayan insanların olduğunu biliyorum. COVID-19, #EvdeKal süreci sona erdikten sonra boşanmaların artacağı gibi bir beklenti var. #kadınayönelikşiddet yüzünden hayatını kaybeden çok kadın oldu, aile dağıldı. Çok şey öğreneceğimiz bir dönem.

  • Sabırlı olayım derken kendinizi sinirlendiğiniz konu ya da kişi üzerinden doldurmayın. Deşarj olmanızı sağlayacak şeyler mutlaka vardır. (Sigara ile de deşarj olunuyor diye duyuyorum sağdan soldan.  (hiç içmediğim için bilmiyorum tabi.))
  • İlla da bir hobi ile kendi yeteneklerinizin kapısını tıklatmak zorunda değilsiniz. Yetenek vardır ama heves yoktur. Zorlamayın kendinizi boş oturmak da bir ihtiyaçtır.
  • TV’de sonsuz sayıda COVID-19 konulu program var. İzlemeyin. O programlar çoğunlukla biz izleyelim diye değil, programcılar işlerini yapmak zorunda kaldığı için yapılıyor. İzleseniz de izlemeseniz de mesleklerini yapmaya devam ediyorlar. Psikolojiyi harap eden programlar oluyor genelde. İzleyecekseniz 19:00’da başlayan haberleri izleyin. Beyniniz yanmasın.
  • Aynı evi paylaştığınız insanların yaşam alanlarına saygı gösterin. Örneğin, müzik dinliyorsanız kulaklık takın, herkes sizin dinlediğinizi dinlemek istemeyebilir. Bu da başka bir tartışma sebebinin ortaya çıkmasına neden olabilir.
  • Sipariş vermeyin, marketten kendiniz alın. Hem hareket olur.
  • Bu sürecin geçici olduğunu bilin. Hayatlarımıza devam edeceğimizi, yine eski koşulları (çoğunlukla) yaşamak durumunda kalacağımızı unutmayın.