Denge – Dengelilik – Nefes
Hazel Ç. E. tarafından
Bir süredir (20 gündür) @HeadSpace ‘in “focus” paketiyle takılıyoruz. Paketin bitmesine 10 gün var. İşte Mayıs sonu gibi odağını sağlayabilmiş bir birey olarak yeniden ortalıklarda (pardon, evde) gezmeyi planlıyorum.
Merak edenler biraz araştırabilir. Meditasyon ancak ilgili insanları heyecanlandıran bir konsantrasyon ve gerçekten “kendini kendine adama” hali.
Bugün Odaklanma paketinde 20. günümü tamamladım. 20 gündür odağımı kaçırmadan etrafıma, bedenime, nefesime konsantre olmaya çalışıyorum, zihnimi başka noktalara kaçırmadan. Fena da gitmiyor aslında.
Bugün hayatımda “nefes” ile ilgili bir düşünce daha yeniden uyandı.
Bir süredir hayattaki dengeleri gözlemlediğimden belki de “denge-nefes” ikilisi bende bir karşılık buldu.
Nefes al… Nefes ver… İlk bakışta çok basit; hatta insanlık olarak kanıksadığımız bu hayati eylem dengenin en açık bir kanıtı…. Gereğinden fazla aldığımızda, gereğinden fazla tuttuğumuzda dengeyi bozduğumuz için “elimizde fazla olsa bile” boğuluyoruz… Nefesimizi gereğinden fazla verdiğimizde, nefes alış-verişlerimizi düzenleyemediğimizde boğuluyoruz.
“Nefes”e odaklandığımda ilk zamanlarda alış-verişlerim titreyerek olurdu… Oysa nefes aldığımızı farketmediğimiz zamanlarda öyle titremeler yaşamıyoruz… Hatta nefes almayı unutuyoruz. Nefes almayı unutuyoruz… Evet… Bunu ilk öğrendiğimde çok şaşırmıştım ama “kaygı”yı en güçlü alt eden şey nefesi hatırlamak… Dolayısıyla özümüzü, kendimizi hatırlamak… Bunları uzman olduğum için değil (Bu konuyla ilgiliyim ama meraklı seviyesinde. Herhangi bir uzmanlığım yok. Kendimi iyi dinliyorum sadece.) hissettiğim için yazıyorum.
“Ay bir nefes aldırmadı!”, “Nefes almadan çalışıyorum!”, “Nefes aldırmıyor!”… Bunların hepsi dengesizliğin başrolde olduğu durumlar! Belli bir bir sorun var ve böyle giderse dengeler altüst olacak ve sağlık başta olmak üzere, şikayet eden kişinin pek çok kaybı olacak.
“Nefes aldırmayan” şey ya da kişi açısından balacak olursam da yine benzer bir durum söz konusu… “Onun tuzu kuru”, “İşleri tıkırında” diye düşünmek de doğru gelmiyor bana… En basitinden “nefes aldırmadığı” kişinin ellerinden, avuçlarından kayması da onun “boğulduğu” nokta olacak…
Bunun için şikayet edilen durumlar kayıplara neden olmadan keşke hemen terkedilebilse… Ama duygular, ihtiyaçlar, zorunluluklar o dengeyi zorlaştıran etmenler…
Durursak ölürüz, bu çok açık. Ama durabilmek ve dengeli bir şekilde yola devam etmek alışkanlıklar, disiplin ve kendimize sadık olmakla ilgili bir döngü bence. Bunları geliştirebilme potansiyeline sahip yaratıklar olmasak bunları bu kadar dert etmezdik. Kimimiz bu konuda kitap yazmaz, kimimiz o kitapları okumazdık.
Çok sevdiğim bir büyüğüm, “Sen elinden gelenin en iyisi olduğuna inanırsan, kimse senin yerini sarsamaz.” demişti. “Sarsılmak” dengelerin şaşması, “sarsılmamak” dengelerin korunması… Bağlı olduğu şey de “elinden gelenin en iyisi”…
Nefes ve denge… En büyük karmaşık ama tılsımlı ikili…