H A Z E L

Blog

Month: Ağustos, 2016

Kalemler, kelamlar…

Artık yazı yazarken klavyeden başka yöntem kullanmamaya başladık. Halbuki kağıt ve kalem kadar harika bir kendini ifade etme yöntemi daha yok bence. (Resim ve çizim yapmayı bu kategoriye sokmuyorum. Gün gelecek, çizim konusundaki fikirlerimi ve naçizane çizdiklerimi sizlerle paylaşacağım.) Zaten bilimsel olarak da kağıt kalem aracılığı ile yazı yazmanın ne kadar faydalı olduğu ispatlanmış. Okuduğum bir makalede elle yazarak beyni korumanın yedi yolundan bahsedilmiş. Yazı yazmanın beyin üzerindeki etkilerinin en belirgin hali kırtasiye ürünlerine karşı duyduğumuz zaaf olabilir. Şahsen kırtasiyeye dayanamayan bir olarak, çeşit çeşit kalem, çeşit çeşit defter görmek beni çılgınca mutlu ediyor.

Beynimizi korumanın yedi yolu nedir peki?

Öncelikle, yazı yazmanın rahatlatıcı bir etkisi olduğundan bahsedebiliriz. Gerginseniz, üzgünseniz, zor bir gün geçirmişseniz, en iyi meditasyon, rahatlama, sakinleşme yöntemlerinden biri olduğunu söylemek gerekiyor. Okuduğum makalede bu yöntem daha da özel bir hal almış. Sizi rahatlatan bir cümle yazmanız graphotherapy ‘nin bir formu olarak adlandırılıyormuş. Buna örnek olarak, günde en az 20 defa “daha huzurlu, daha barışçıl olacağım” (orjinal metinde; I will be more peaceful) şeklinde yazdığınız bir cümlenin özellikle dikkat eksikliği üzerinde etkili olduğu ifade edilmiş. Ayrıca bunu yazmanın rahatlatmanın yanı sıra beyni dizginlemenin bir yöntemi olduğu da belirtilmiş.

Elle yazı yazmanın sağ ve sol beyin arasında koordinasyon sağladığı da bilimsel bir veri. Bitişik el yazısının, bağlantılı el yazısının ya da kaligrafinin iki beyin arasında işbirliği kurulmasına yardımcı olduğu biliniyor. Beynin hangi tarafının daha yoğun bir şekilde kullanıldığı kişiden kişiye göre değişiyor olsa da beynimizin iki tarafını da kullandığımız bir gerçek! El yazısı yazarak her iki tarafı da güçlendirmek bize kalmış.

Yazı yazmak, kavramsal yeteneklerin açığa çıkmasını sağlar. Küçük çocuklar için elle yazı yazmak kavramsal yeteneklerinin ortaya çıkmasına yardımcı olmak için olmazsa olmaz bir araçmış mesela makalede söylendiğine göre. Örneğin, harflerin nasıl yazıldığını, şekillerin nasıl yapıldığını öğrenmek ve elle çizmek, teknoloji aracılığıyla öğrenilmesine göre çok faydalı.

Elle yazmak ilham vericidir ve yaratıcılığı artırır. Kağıt kalem yaratıcılığınızı harekete geçirir. Klavyede yazmaya göre nispeten yavaş bir eylem olduğu için yaratıcılığımızı kullanabilmemiz için bize zaman tanıyor.

Yaşlılıkla gelen unutkanlığı en aza indirmeye yardımcı olur. Daha uzun süre daha keskin bir hafızaya sahip olmamızı sağlar. Yaşlanmak da neymiş? Bunu korumak için el yazısını şiddetle tavsiye ediyor uzmanlar.

Sadece yaşlılar değil, herkes için çok önemli başka bir nokta da, yazı yazmanın herkesin hafızası üzerinde olumlu etkileri olduğu. Diyelim ki, derste not alıyorsunuz, daha hızlı olsun diye dizüstü bilgisayarınızı kullanıyorsunuz. Ama size el yazınızla not tutmanın size çok daha faydalı olduğunu, elle tuttuğunuz tüm notları çok daha iyi hatırladığınızı söyleseler? Pek çok psikolog el yazısı ile tutulan notların çok daha uzun süre hafızalarımızda kaldığına inanıyor. Bu, hem çocuklarda hem de yetişkinlerde işe yarayan bir yöntem. Yapılan araştırmalar, el yazısı kullanan çocukların diğerlerine göre daha çok daha geniş bir belleğe sahip olduğunu göstermiş.

Yazı yazarak beynimizi çok daha fazla kullandığımız ortaya konulmuş. Beynin okuma ile bağlantılı kısımları yazarak harekete geçiyor. Ama klavyede yazmanın böyle bir etkisi yok. Kilit fark hareket halinde olmak. Dolayısıyla yazı yazarken harflerin kalemle yazılması beynimizi daha fazla kullanmamıza yardımcı oluyor.

Dr. Marc Seifer, 2008 yılında yazdığı The Definitive Book of Handwriting Analysis – El Yazısı Analizinin Asli Kitabı ile pek çok soruya cevap veriyor.

Kaynak: http://mashable.com/2015/01/19/handwriting-brain-benefits/#TaRo03qObEqG

Yazı yazmak bu kadar faydalıysa onu çekici hale getirecek olan şeyler de birbirinden çekici kalemler olmalıdır.

O halde ben de zulamı sizinle büyük bir keyifle paylaşıyorum:

 

 

 

 

Her gün yeni şeyler öğrendiğin enfes bir nefes

B L O G I A ‘da bugün eşimle sohbet ederken Ağustos ayının neden 31 gün olduğunu tartıştığımızı paylaşacağım. Eşimin anlattığına göre, İmparator Agustus, Julius Ceasar gibi isminin verildiği ayın 31 gün olmasını emretmiş. Bu rivayeti hiç duymamıştım, hatta ben hala el taraklarım yardımıyla ayların kaç çektiğini hesaplıyorum. Tabi hikayeyi kılıf için de uydurmuş olabilirler. Ne yani, sırf Agustus Ceasar 31 gün istedi diye mi bizim işaret parmağımızın tarağı var?  Başta komik, saçma ve egoistçe gelse de böyle hikayeler çok hoşuma gider hep. Hem dinlemek, hem de okumak insan kaç yaşına gelirse gelsin hayal gücünü zorlaması açısından çılgınca bişi… Buraya Ağustos amcanın fotoğrafını paylaşmak olmaz… Hoşçakal Ağustos, gelecek sene daha uzun kal, olur mu? 😀

(Agustus’un bacağından sallanan çocuk gibi hissettim bir an “yine gel!!” derken… 😀 )

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/A%C4%9Fustos#/media/File:Statue-Augustus.jpg 

600px-Statue-Augustus

İlk gün nasıl geçmeli? 

Herşeyin en başı en sancılı olan kısmıdır. Neyse ki ortamın yabancısı değilim. Bundan önce çok seferler “blog” açıp kapatmışlığım oldu. Ama galiba hayat rayına oturduktan, arayışlar sona erdikten sonra daha kolay olacak herşey. Bir kere, hayatım boyunca kafa karışıklıklarımın en az olduğu dönemi yaşıyorum. O yüzden burada kendimi anlatmam daha kolay olacak. Cümlelerim daha anlaşılır ve net dökülüyor parmaklarımdan. Neden, nasıl bahsedeceğimi biliyorum. Üslubumu oturttuğuma inanıyorum. İsteklerim, prensiplerim, değer verdiklerim, savunduklarım, koruduklarım belli. Burada önemli olan da güzel ve özel gördüğüm ne varsa aralarından seçtiklerimi paylaşmak. Ne paylaşacağım belli. 

Bunlar ısınma turları… Gelecek günler için heyecanlı bekleyişler… Daha fazla şey paylaşma isteği… Daha çok şey öğrenme isteği… 🙂 SABIRSIZLIK!!! 🤗🤗🤗